“Sen adalet istemiyorsun, intikam istiyorsun.” demişti Baba, kendisinden yardım isteyen adama.
Bugün Türkiye’de olan biten bu.
Kimsenin adaletle derdi yok, herkes intikam peşinde.
Oysa adalet, kökü itibariyle denge demektir.
İki tarafa da bakmak, iki tarafın da gözünden görmek, iki tarafı da dinlemek demektir.
Gün geçtikçe bu dengeyi yitiriyoruz.
Dengenin, adaletin olmadığı yerde öfke birikiyor ve insanlar bu öfkeyi kusacak bir yer arıyor.
Sonra linç ederek, susturarak, yok ederek her şeyi düzelteceğimize inanmaya başlıyoruz.
Hatırlarsınız, Diyarbakır’da 12 yaşındaki kız çocuğunun fotoğrafını çeken bir adamı linç edip sokaklarda sürüklemişlerdi.
Adam ölmüş. Küçük kızın annesi de fotoğrafı çeken kişinin o olmadığını söylemişti.
Oysa onu öldürenler “intikam” hissiyle adamın dişlerini bile sökmüştü.
Ne yazık ki bu tür olaylarda çoğu zaman asıl suçluyu değil, sadece elimizin ulaşabildiğini hedef alıyoruz.
Sonra da görüyoruz ki sorun o değilmiş, çözüm de bu değilmiş.
Adaletin dengesi bozuldukça toplumun her zerresi çürüyor. Oysa merhamete, aklıselime ve en çok da adalete ihtiyacımız var.
“Umut da çürümede hep var olacak” demişti Akif Emre; geçen hafta kanseri yenen çocuk için hep birlikte balonlar uçuran bizlerdik. Bu bizim “umut” tarafımızdı. Sonraki günlerde nahoş olaylar yaşanınca kurban istemeye başladık. Ayrı olaylarda hep birlikte intikam hisleriyle dolduk, oysa adalet diğerinin gözüyle de bakmayı gerektiriyordu. İşte bu da bizim çürüyen yanımızdır.
Umut da çürüme de hep var olacak. Demişti Akif Emre, bize düşen umudu büyütmek.