Kamu Görevi mi, Fenomenlik mi?
Son yıllarda ülkemizde, kamu görevine ve kamu görevlisine dair algı, sessiz ama derin bir dönüşüm yaşamaktadır. Dijitalleşme ve sosyal medyanın hayatın merkezine yerleşmesiyle birlikte, bazı kamu çalışanlarının mesleki kimlikleri yerini giderek “fenomen” kimliğine bırakmaktadır. Görev tanımının önüne geçen bu görünürlük arayışı, kamu hizmetinin özü açısından ciddi soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir.
Bu durum yalnızca ulusal ölçekte tartışılan bir mesele değildir. Yerele inildiğinde, Van’da da benzer bir tablonun giderek yaygınlaştığı görülmektedir. Kamu adına sorumluluk taşıyan bazı isimlerin, mesai saatleri içinde ve kimi zaman kamu imkânlarını kullanarak ürettikleri içerikleri kişisel sosyal medya hesaplarında paylaşmaları, kamusal görev ile bireysel görünürlük arasındaki sınırın giderek belirsizleştiğini göstermektedir.
Burada sorun, bir kamu görevlisinin sosyal medya kullanması değildir. Asıl mesele; devletin verdiği yetki, zaman ve imkânların kişisel kazanç ve popülerlik alanına taşınmasıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, kamu görevlisine yalnızca maaş değil; tarafsızlık, disiplin, sadakat ve etik sorumluluk da yüklemektedir. Basına bilgi vermenin dahi belirli kurallara bağlandığı bir sistemde, sosyal medya üzerinden her türlü bilgi, belge ve yorumun denetimsiz biçimde paylaşılması ciddi bir çelişki oluşturmaktadır.
Şu sorular artık yüksek sesle sorulmalıdır:
Bir kamu görevlisi, günün büyük bölümünü kent sokaklarında çekim yaparak geçiriyorsa, asli görevini ne zaman yerine getirmektedir?
Bir öğretmen, enerjisinin ve zamanının önemli kısmını içerik üretmeye ayırıyorsa, öğrencilerine ayırması gereken emek ve sorumluluk nasıl telafi edilmektedir?
Devletten maaş alıp, devletin bilgisayarını, internetini, makamını kullanarak fenomenlik üzerinden gelir elde etmek, hangi etik anlayışla açıklanabilir?
Unutulmaması gereken bir başka gerçek daha vardır:
Bu kentin, bu ülkenin tanıtımını yıllardır hiçbir kamu imkânına yaslanmadan, çoğu zaman kendi cebinden harcayarak yapan gazeteciler vardır. Soğukta, yağmurda, zor şartlar altında; herhangi bir ücret, makam ya da görünürlük beklentisi olmadan bu işi sürdüren bir emek geleneği söz konusudur.
Eğer gazetecilik ya da kenti tanıtmak bu denli sevilen bir alan ise, bunun yolu bellidir. Bu faaliyetler bir meslek olarak tercih edilir; kamu görevi ise kamu görevi olarak icra edilir. Aksi hâlde, memuriyetle yürütülen “gönüllü fenomenlik”, hem bu emeği görünmez kılmakta hem de gerçekten bu alanlarda görev almak isteyenlerin önünü kapatmaktadır.
Bu meselenin bir diğer ve belki de en tehlikeli boyutu ise sorumluluk ve etik eksikliğidir. Resmî bir kimliğin verdiği güven duygusu, bazı paylaşımlarda ölçüsüzlüğe dönüşebilmekte; doğruluğu teyit edilmemiş bilgilerle halk sorumsuzca paniğe sevk edilebilmektedir. Basın meslek ilkelerinin ve etik kuralların bilinmemesi ya da bilinmesine rağmen göz ardı edilmesi, kamusal alanda ciddi bir bilgi kirliliği yaratmaktadır.
Sahte hesaplar üzerinden yapılan yönlendirmeler, ima yoluyla atılan iftiralar, eksik ya da çarpıtılmış bilgiler; kamuoyunun sağlıklı bilgiye ulaşmasını zorlaştırmaktadır. Öyle ki bazı haber ve paylaşımlar, defalarca el değiştirerek yayılmakta; en sonunda haber konusu olan kişi ya da kurumun dahi kendisini tanıyamadığı bir hâle bürünmektedir. Bu durum, eleştiri hakkının ötesine geçerek toplumsal güveni zedeleyen bir tablo ortaya koymaktadır.
Burada altı çizilmesi gereken temel nokta şudur:
Bu mesele ne sosyal medyaya düşmanlık ne de ifade özgürlüğünü sınırlama tartışmasıdır. Bu, kamu görevine duyulan güvenin korunması meselesidir. Kamu görevlisi sıfatıyla yapılan her paylaşım, ister istemez resmî bir ağırlık taşır ve bu ağırlık, söylenen her sözün etkisini katbekat artırır.
Eğer bu alan bu kadar sevilmekte, sosyal medya bu denli benimsenmekteyse; memuriyetle bu faaliyetlerin aynı anda yürütülmesi ciddi biçimde sorgulanmalıdır. Fenomenlik bir meslek olarak tercih edilebilir; buna kimsenin itirazı yoktur. Ancak hem devletin maaşını alıp hem de bu görünürlük üzerinden kişisel kazanç sağlamak, kamu vicdanında derin bir rahatsızlık oluşturmaktadır.
Sonuç olarak; kamu görevlilerinin sosyal medya faaliyetleri ile görev tanımlarını net biçimde ayıran, etik ilkeleri açıkça belirleyen ve etkin biçimde denetleyen yeni bir çerçevenin oluşturulması gerektiği açıktır. Aksi hâlde bireysel şöhret uğruna kurumsal itibarın aşındığı, kamu hizmetinin içinin boşaldığı bir tabloyla karşı karşıya kalmaya devam ederiz.
Devlet, fenomen değil;
görevini yapan, sorumluluğunun bilincinde memur ister.
Hoşçakalın...