- “(Hatırlayın!) Hani biz israiloğullarından: “Yalnızca Allah’a ibadet edin, anne babaya, yakın akrabaya, yetimlere ve miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara iyilik yapın. İnsanlara güzel söz söyleyin. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin.” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç (büyük çoğunluğunuz) sözünüzden döndünüz ve hâlâ yüz çevirmeye devam etmektesiniz.” (Bakara, 2/83)
- “Sonra sizler (söz vermenize rağmen) birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarınızdan çıkarıyor, günah ve haddi aşmada onların aleyhine yardımlaşıyorsunuz. (Dindaşlarınız) size esir olarak geldiğinde, onları yurtlarından çıkarmak size haram kılınmasına rağmen (serbest bırakma karşılığında) fidye alıyorsunuz. Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası dünya hayatında rezil rüsva olmaktan başka bir şey değildir. Ahiret Günü’nde de azabın en çetinine uğrayacaklardır …” (Bakara, 2/85)
- “Bunlar öyle kimselerdir ki ahiretlerini dünya hayatı karşılığında satmışlardır. Onlardan azap hafifletilmeyecek, onlara yardım da edilmeyecektir.” (Bakara, 2/86)
- “… Rasûl, hevanıza uygun olmayan bir şey getirdiğinde, her seferinde büyüklenecek (o rasûllerin) bir kısmını yalanlayıp bir kısmını öldürecek misiniz?” (Bakara, 2/87)
- “Kalplerimiz, (senin anlattıklarına karşı) kılıflıdır/kapalıdır.” dediler. (Hayır) Bilakis, Allah küfürleri nedeniyle onlara lanet etmiştir. (Bu nedenle) pek az iman ederler.” (Bakara, 2/88)
- “Allah’ın dilediği kuluna (lütuf olarak) fazlından indirdiği Kitab’ı kıskançlık/azgınlık yaparak inkâr etmeleri, kendileri için satın aldıkları ne kötü bir şeydir! (Böyle yapmakla) gazap üstüne gazaba uğradılar. (Ahirette de) kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.” (Bakara, 2/90)
- “Onlara: “Allah’ın indirdiğine iman edin.” denildiği zaman derler ki: “Biz, bize indirilene iman ederiz.” Yanlarında olanı doğrulayıp hak olmasına rağmen, onun arkasından geleni (Kur’ân’ı) inkâr ederler. De ki: “Mademki inanıyordunuz, öyleyse bundan önce ne diye Allah’ın nebilerini öldürdünüz?” (Bakara, 2/91)
- “Andolsun ki Musa size apaçık delillerle geldi. Sonra sizler onun ardından buzağıyı (ilah) edindiniz. İşte sizler böyle zalimlersiniz.” (Bakara, 2/92)
- “(Hatırlayın!) Hani sizden söz almış ve Tur Dağı’nı tepenizde yükseltmiştik. “Size verdiğimiz (Kitab’a) kuvvetle yapışın ve söz dinleyin.” demiştik. Demişlerdi ki: “İşittik ve isyan ettik.” Küfürleri sebebiyle buzağı sevgisi onların kalplerine içirilmişti/kalpleri buzağı sevgisiyle dolup taşmıştı. De ki: “Şayet müminlerseniz, imanınız size ne kötü bir şey emrediyor!” (Bakara, 2/93)
- De ki: “Şayet Allah indinde ahiret hayatı insanlara değil yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz ölümü temenni edin (bakalım). Elleriyle (yapıp) takdim ettiklerinden dolayı ölümü hiçbir zaman temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri bilmektedir.” (Bakara, 2/94-95)
- “Andolsun ki onları dünya hayatına karşı en istekli/hırslı olanlar olarak bulacaksın. (Öyle ki) müşriklerden bile daha düşkündürler dünyaya. Onlardan her biri bin sene yaşamak ister. Ona bu kadar ömür verilmesi onu azaptan kurtaracak değildir …” (Bakara, 2/96)
- “Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Hani onlar nebilerine demişlerdi ki: “Bize bir komutan tayin et, (onun komutanlığında) Allah yolunda savaşalım.” O da demişti ki: “Ya savaş size farz kılındıktan sonra savaşmazsanız?” Demişlerdi ki: “Biz yurtlarımızdan sürülmüş ve evlatlarımızdan menedilmişken nasıl olur da Allah yolunda savaşmayız?” Savaş onlara farz kılınınca azı hariç (savaşmaktan imtina ederek Allah’ın emrinden) yüz çevirdiler. Allah, zalimleri bilendir.” (Bakara, 2/246)
- “Andolsun ki israiloğullarından söz aldık ve onlara rasûller yolladık. Bir rasûl hevalarına/arzularına uymayan bir şey ile onlara geldiğinde bir grubu yalanladılar, bir grubu da öldürdüler.” (Mâide, 5/70)
- “Kitap’ta İsrailoğullarına şu hükmü de verdik: Hiç şüphesiz, yeryüzünde iki defa bozgunculuk yapacak ve büyük bir kibirle azgınlaşacaksınız.” (İsrâ, 17/4)
EYLEM OLARAK MI, YOKSA SÖYLEM OLARAK MI İSLÂM?
“Nasıl bir topluluk bu böyle, bugün böyle bir topluluk var mı acaba?” diye sorardım kendime. Evet, bugün şahit olduk, aynı soy(suzluk), aynı kendini beğenmişlik, aynı kibir, aynı şımarıklık, aynı zulüm, aynı barbarlık, aynı lanetli kavim. Ama maalesef bugün onları dize getirecek bir peygamber yok.
Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok ayet israiloğullarının zulmünden bahsetmektedir. Burada söz konusu ayetlerden sadece birkaçını vererek sözümüzü bu ayetler üzerinden inşa etmeyi uygun görüyoruz.