“Türkiye’nin adını bile duymamışken hep şöyle dua ettim: Allah’ım, beni öyle bir yere gönder ki orada Sen’in sevdiklerin olsun.”
Afrika’nın zengin bölgeleri var ama Osman, şanssız bir ülkede doğdu. Çocukluğu açlık ve yoksullukla geçti. Günlerce aç dolaştığını, ailesiyle bir patatesi bölüşerek yediklerini, 13 yaşındayken minibüs parası bulamadığı için tam 180 kilometre yürüdüğünü anlatmıştı.
Sonra nasip oldu, ben de Osman’ın köyüne gittim.
Yoksulluk hâlâ devam ediyordu. Elektrik, su yoktu. Hatta çoğu zaman yemek bile bulunmuyordu. Osman beş dil biliyor ve en önemlisi, hayran olunacak bir kişiliğe sahip. Fakat ailesi o kadar yoksuldu ki kendi ülkesinde eğitim alma şansı yoktu.
Derken bir gün ona Türkiye diye bir yerden bahsettiler. Fakat Türkiye’deki öğrenci mülakatına gitmek için yol parasına ihtiyacı vardı. Abisi, evdeki tek un torbasını satarak onu mülakata gönderdi.
Osman, kabul edilip İstanbul’a geldiğinde bu iyiliği unutmadı. Hem okudu hem de para biriktirdi. “Para” dediğim, bursundan ayırabildiği 500–600 TL’ydi. Kendi yemeğinden kısabilirse ailesinin bir aylık gıda ihtiyacını karşılayabiliyordu. Osman bu süre boyunca hem ilimle meşgul oldu hem de ailesine destek oldu. Zamanla küçük tarım işleriyle uğraşmaya başladı.
Bugün onlarca kişinin ekmek kazanmasına vesile oluyor. En önemlisi, köyündeki birçok çocuk onun sayesinde okula gidebiliyor.
Ülkesinde kuraklık vurduğunda dört milyon insan aç kaldı. Ama Osman’ın desteğiyle köyü ve çevresi o günleri aç kalmadan atlattı. Böyle anlatınca zengin olduğunu sanmayın—bizim için komik görünen miktarlar orada hayat kurtarıyor. Osman da yemeğinden, suyundan kısarak, bazen de aracı olarak çevresine yardım etmeye çalışıyor.
Onunla her konuştuğumuzda dualarından bahsediyordu: “Allah dualarımı kabul etti; beni sevdiklerinin ülkesine, Türkiye’ye gönderdi,” diyordu.
Osman bugün mezun oldu. Ülkesine dönüyor. Onu bekleyen bir anne ve babası artık yok. Her anlattığında en çok buna üzüldüğünü söylüyor. Fakat ülkesine dönmesinin çok önemli bir sebebi var: Kendi köyünde bir okul kurmak. Çünkü hâlâ açlıkla, yoksullukla mücadele eden çocuklar var. Ve Osman bunu eğitimle değiştirmek istiyor.
Osman’ın ülkesinde “beyaz adam” sömüren, çalan, kaçıran anlamına gelir. Fakat artık Osman ve köylüleri biliyor ki uzaklarda bambaşka “beyaz adamlar” var. Osman, Türkiye’nin okuttuğu binlerce uluslararası öğrenciden sadece biri. Türkiye’nin bir dokunuşu, onun ve köyünün kaderini değiştirdi.